“Sistem çoktan seçmeli adam yetiştiriyor”

   2024 Tarihli Haber
  Ekleyen : Yazar
  Yorum Yok

Yazar Osman Çeviksoy, Türkiye’nin eğitim sisteminin artık düşünen adam yetiştirmediğini belirterek, “Sistem çoktan seçmeli adam yetiştiriyor. Yani sıfır bilgi ile girseniz beş şıklıysa yüzde 20 şansınız var. Konuyu hiç bilmiyorsunuz, atıyorsunuz yüzde 20 tutturma şansınız var” dedi.

Hikaye ve roman türlerinde 13 esere imza atan Osman Çeviksoy, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türk hikayeciliğinin çok eskilere dayandığını ve gelenek olarak yaşadığını dile getirdi.

Hikayeciliğin geçmişine değinen Çeviksoy, “Avrupai tarzda roman yeni ama romanı da ileriye doğru götürmek istersek, mesneviler bizde roman ihtiyacını karşılıyor. Çünkü ben büyüklerimden de dinledim köylerde bile özellikle uzun kış gecelerinde ve ramazanın kış mevsimine rastladığı gecelerde, bilen birisi tarafından, genellikle imam veya öğretmen olabilir, mesnevi okumaları vardı. Her gece okunurdu. Kalınan yer işaretlenir ertesi gece, teravih namazlarından sonra oradan başlanır ve devam edilirdi” diye konuştu.

– “İnsanımıza ‘sen düşünme, sen muhakeme etme’ deniliyor”

Çeviksoy, Türkiye’de hikaye yazarlığının ve sanatının gerilediğini söyleyerek, “Bu gerilemede benim gördüğüm en büyük sebeplerden birincisi, eğitim sistemimizdeki değişiklik. Artık eğitim sistemimiz düşünen adam yetiştirmiyor maalesef. Çoktan seçmeli adam yetiştiriyor. Sıfır bilgi ile girseniz, soru beş şıklıysa yüzde 20 şansınız var. Atıyorsunuz yüzde 20 tutturma şansınız var. İnsanımıza ‘sen düşünme, sen muhakeme etme, sen duydukların ve okuduklarının içerisinden seçmeler yapma. Hazır ben sana sunacağım. Onlar içerisinden yapar söylersin’ deniliyor. İşte bugünkü eğitim sisteminin hali böyle. Birinci sebep olarak bunu görüyorum” değerlendirmesinde bulundu.

Gerilemenin ikinci sebebinin internet ve televizyon bağımlılığı olduğunu ifade eden Çeviksoy, “Günümüzde internet ve televizyonlar çok yaygınlaştı. Gençler, gerçek dünya ile değil sanal dünya ile daha çok hemhal oluyor. Bu da kitaplar ile aralarına mesafe koyuyor” dedi.

Osman Çeviksoy, hikayenin gerilemesinde üçüncü sebebin de “batı tarzı roman ve hikaye” olduğunu savunarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bizde bazı yasak, bazı ayıp konular da kendi kültürüne bağlı olmayan yazarlar tarafından işlenmeye başlandı. Hikaye ve romanlarda, hiç bizim karşılaşmadığımız sorunlar işlenmeye başladı. Bu da bizim halkı okumaktan soğuttu diye düşünüyorum. Mesela uyuşturucu bizim hiç problemimiz değilken romanlarımızda uyuşturucu meselesi işlenmeye başlandı. Eşcinsellik bizim hiç problemimiz değilken, bizde bu işlenmeye başladı. Halk da dolayısıyla biraz soğudu ya da okurun azalmasına yol açan sebeplerden birisi de budur.”

– “Türkiye’de kitap yazmak para kazandırmıyor”

Türkiye’de yazarlığın para kazandırmadığını ve yazarak hayatını kazanamayan insanların yazmaktan uzak durduğunu anlatan Çeviksoy, “Türkiye’de yazmak, kitap yazmak para kazandırmıyor. Genel olarak kazandırmıyor. Ben Almanya’dayken iki hikaye kitabım basılmıştı. Ev sahibim bana sormuştu, ‘iki kitabın basılmış niye gurbettesin? Niye çoluğundan çocuğundan ayrısın?’ O iki kitapla köşeyi dönebileceğimi zannediyor. Almanya’da öyle oluyormuş tabii. Maalesef Türkiye’nin bir gerçeği” ifadelerini kullandı.

Osman Çeviksoy, “Günlük dil ile sanat yapılmaz” görüşünde olduğunu aktararak, şöyle devam etti:

“Elbette edebi dili olacak ama hayatın içinde yaşayan, insanların da anlayabileceği, bazılarının ‘güncel Türkçe’ dediği benim ‘yaşayan Türkçe’ dediğim dille yapılmalı sanat. Hikaye olsun, roman olsun, şiir olsun bununla yapılmalı. Buna sağlam gerekçeler de buluyorum. Mesela Yunus Emre 600 küsur senedir okunuyor. Bugün de çok zevkle okuyoruz ama o yüksek bir dille yapmamıştır. Halkın anlayabileceği, yaşayan Türkçe ile şiirlerini yazmıştır ve kalıcı olmuştur. Ben kalıcı dilin de yaşayan Türkçe olduğuna inanıyorum. Dil kendisini sürekli kendi seyri içinde yeniler ama kalıcı edebiyatın da kalıcı Türkçe ile işleyen Türkçe ile yapılabileceğine inanıyorum. Onun için de beni mümkünse herkesin anlayabileceği bir dili kullanmaya çalışıyorum. Yeni tutmuş kelimeleri de kullanıyorum ama kendimi zorlayarak, tutmamış kelimeleri ideolojik bir yaklaşımla kullanmıyorum.”

Yazdığı tüm hikayeleri hayatın içinden seçtiğini belirten Çeviksoy, “Sadece bir kurgu hikayem var. Onu da hiç kimse anlamıyor. ‘Bu da yaşanmıştır muhakkak’ diyorlar. Hayatta karşılığı olan konuları hikayelerime alıyorum. Tabii ki olduğu gibi almıyorum. Taklit hiçbir zaman güzel olmaz. Onu ben kendi hikaye anlayışım çerçevesinde yeniden kurguluyorum” ifadelerini kullandı.

– “Çok büyük iddiam yok”

Çeviksoy, tüm eserlerinde bir mesaj bulunduğuna dikkati çekerek, “Doğrudan söylemek yerine okuyucuya hikayenin bütünüyle bir şeyler hissettirmek. Okuyucuya söyleyeceğimiz bir şey yoksa onu niçin yazalım. Eğer okuyucu oradan bir şey almayacaksa ‘niçin okusun’ diye düşünüyorum. Mesajı slogan gibi düşünmemek lazım ama her hikayenin, her romanın okuyucuya söyleyeceği bir şey olması lazım. Bu olmazsa ben o kitabı yazmam” diye konuştu.

Hedefinin kalıcı eserler bırakmak olduğunu dile getiren Çeviksoy, sözlerini şöyle tamamladı:

“İnsanlar faydalanmasa da hiç değilse araştırmacılar, tezlerde kullandıkça insanın hoşuna gidiyor. Araştırmacıların araştırabileceği eserler bırakmayı istiyorum. Her Müslümanın inandığı gibi, insanların öldükten sonra da amel defterlerinin kapanmamasını sağlayan üç husus vardır. Bunlardan birinin de eser vermek olduğuna inanıyorum. Her hikayeye başlarken, sık sık yaptığım dualardan birisi de hayırlara vesile olmasıdır. İnşallah o nasip oluyordur. Çok büyük iddiam yok. Doğru ve güzel olduğuna inandığım konuları yazıyorum.”