Almanya NSU Davasını Önemsemiyor mu?

   2024 Tarihli Haber
  Ekleyen : Yazar
  Yorum Yok

Almanya’da 2000-2007 yılları arasında sekizi Türk, on bireyin öldürülmesi, silahlı soygun ve iki bombalı hücum suçlarından mesul tutulan Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör teşkilatı davasının görülmesine Münih kentinde devam ediliyor. 2013’te başlayan dava, her adımında meydana çıkan yeni veriler, ispatlar ve tanıklıklarla, “derin”de kalan ve açığa çıkan yönleriyle bir bütün şeklinde Alman devlet aygıtının işleyişine ışık tutuyor.

Almanya adalet sistemi içerisinde tam bir muammaya dönüşen bu dava sürecinin evveli de gerektiğince karışık bir görüntü sergiliyor. 2000-2007 yılları arasında sekizi Türk, biri Yunan, biri Alman polis memuru olmak üzere 10 bireyin ölümüyle alakalı soruşturmaların başlatıldığı dehemmiyetde Alman basınında da irdelenen bu cinayetler ‘Dönermorde – Döner Cinayetleri’ ismiyle hafızalara kazınmıştı. Yine Alman basınında cinayetlerin esasında Türk mafya kümeleri arasındaki hesaplaşmanın bulunduğu vurgusu da sıkça yapıldı. Ama 2011 senesi kasım ayında evvel cinayetlerle alakalı şahıslar üzerinden ‘Nationalsozialistischer Untergrund – NSU’ (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) adlı aşırı sağcı-ırkçı grubun keşfedilmesi, sonrasında Almanya’nın Saksonya eyaleti Zwickau şehrinde kundaklanmış bir evin içerisinde cinayetlerde kullanılmış bulunan 7,65 mm kalibreli Ceska 83 marka silahın ve birlikteinde cinayetlerle alakalı bilgelerin kayıtlı bulunduğu disklerin bulunması bu cinayetler serisi ile alakalı yürütülen soruşturmalar amacıyla bir dönüm noktası oldu. Bu biçimde cinayetlerin mafya kümeleri arasında yaşanan hesaplaşmalar neticesi değil aşırı sağcı ve ırkçı NSU terör teşkilatı yönünden işlenmiş olmasının açığa çıkmasıyla dava yeni bir ebat kazandı. Alman ve Türk basını başta olmak üzere, uluslararası medya, soruşturmayı fazla dikkatli takip etmeye başladı.

Cinayetlerin baş şüphelileri Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt’ın “intihar etmiş” şeklinde bulunmaları ve akabinde ile alakalı tutuklama kararı çıkartılan, devam etmekte bulunan NSU terör davasının baş sanığı Beate Zschäpe’nin de teslim olmasıyla soruşturmalar NSU terör davası adı altında birleştirilerek yargı sürecine geçildi.

-“Ülke tarihinde eşi görülmemiş skandal”

NSU terör teşkilatı davasını benzer davalardan ayıran en mühim nokta ise, soruşturmalar devam eder iken Anayasayı Koruma Federal Dairesi’ne (Bundesamt für Verfassungsschutz – BfV) bağlı eyalet birimleri yönünden davanın gidişatını etkileyecek bulguların saklaması ve bir bölümünün de imha edilmesi, ilaveten Almanca ‘V-Mann’ şeklinde tabir edilen “bağlantı adamları ya da muhbirler”, yani para karşılığı Neonazi çevrelerinden Alman istihbaratına bilgi sızdıran bireylerin de incelemeleri aydınlatmaya yardımcı olmadıklarının anlaşılması oldu. Bunun üstüne, evvel 26 Ocak 2012 tarihinde Almanya Federal Meclisi’nde olmak üzere, sırayla Thüringen, Saksonya, Bavyera, Kuzey Ren-Vestfalya, Baden-Württemberg ve Hessen eyalet meclisleri yönünden, Anayasayı Koruma Federal Dairesi’nin ve eyalet birimlerinin personel ve çalışmalarını kontrol etmek amacıyla inceleme komisyonları kuruldu. Araştırmalar derinleştikçe meydana çıkan sonuçlar, Alman basınında ülke tarihinde eşi görülmemiş bir ‘skandal’ şeklinde nitelendirilirken, 12 yıldır Anayasayı Koruma Federal Dairesi Başkanı bulunan Heinz Fromm yoğun eleştirilere dayanamayarak kendi talebi üstüne görevden alındı ve emekli oldu.

Bu durumun Alman devleti yönünden ne kadar ciddi bir sorun bulunduğunu kavrayabilmek amacıyla, Türkiye’den fazla değişik bir yapılanmaya sahip bulunan Almanya’nın istihbarat kurumlarının yapısı ve işleyişi ile alakalı da bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Anayasayı Koruma Federal Dairesi (Bundesamt für Verfassungschutz) yapısı ve görevleri itibariyle Türkiye’de gibi olmayan bir kurumdur. Bundan ötürü kurumun yapısı, idaresi, örgütlenmesi ve çalışma alanlarının belirlenmesi, NSU davasındaki rolünün tam şeklinde anlaşılabilmesi amacıyla de ehemmiyet taşımaktadır.

-İstihbaratın sacayakları

Almanya istihbaratı, Almanya Federal Haber Alma Servisi (Bundesnachrichtendienst – BND), Askeri Koruma Hizmetleri Servisi Dairesi (Amt für den Militärischen Abschirmdienst – MAD) ve Anayasayı Koruma Federal Dairesi (Bundesamt für Verfassungschutz) olmak üç ana haber alma teşkilatlarından meydana gelmektedir.

7 Kasım 1950 senesinde kurulan ve ilk dehemmiyetlerde çoğunluklu şeklinde Nazizim ya da Komünizm odaklı ideolojik yönelimli oluşumları izleyen Anayasayı Koruma Federal Dairesi, Soğuk Savaş dehemmiyetinde Doğu Almanya’nın casusluk çalışmalarına karşı gerektiğince aktif etkinlikler yürüttü. Kurumun günümüzdeki ana etkinlik alanları ise aşırı sağcı-ırkçı hareketler, aşırı solcu hareketler, yurtdışı kökenli ve Almanya’da etkinlik gösteren takım ve örgütler, İslamizm ve İslamcı hareketler, kontrespiyonaj ve savunma, ekonomik casusluk, saklılığı koruma ve güvenlik, baltalama önleme ve elektronik hücumlardan koruma.

Anayasayı Koruma Federal Dairesi’nin idari ve fonksiyonel kontroli Federal İçişleri Bakanlığı’na bağlıdır ve kurumun merkezi Köln şehrinde bulunmaktadır. Kurumun eyalet birimleri Almanya’nın 16 ilçesinde ulusal merkezlere sahiptir ve merkezler ise hem Anayasayı Koruma Federal Dairesi merkezine hem de bağlı oldukları eyaletlerin içişleri bakanlığına bağlıdır. Anayasayı Koruma Federal Dairesi, Federal İçişleri Bakanlığı’nın yanı sıra Federal Almanya Parlamentosu, Bilgi Veri Koruma Dairesi, Özgürlük Federal Komiseri ve başka federal kurumlar yönünden da denetlenmektedir. Parlamenter kontrol komitelerinin en mühimleri bulunan Meclis Denetim Komisyonu ve G10 Komisyonu’nun yanı sıra, genel münakaşa ve acil sorgulamalar Federal Meclis yönünden da yapılmaktadır. Adli kontrol kapsamında kurumun bütün etkinliklerine ilaveten meşru mahkemelerde de itiraz edilebilmektedir. Diğer ülkelerin benzer istihbarat kurumlarının aksine, Anayasayı Koruma Federal Dairesi, Alman istihbarat servislerinin bir parçası olmasına karşın personeli polis ytesirine sahip olmadığı gibi tutuklama ve silah taşıma ytesiri de yoktur.

-Sistematik eylemler

Bu veriler ve soruşturmanın başka ayrıntıları ehemmiyete alındığında, davaya mevzu bulunan suçların aşırı sağcı ve ırkçıların düzenlediği sıradan bir eylem ya da cinayet serisi olmadığı, aksine gerektiğince sistematik ve detaylı biçimde planlanmış profesyonel eylemler bulunduğu fikiri zor kazanmaktadır. Genellikle 2000-2007 yılları arasında işlenen cinayetler ve kurbanların, bir Alman polis memuru haricinde bütününün yabancı oluşu Almanya’daki aşırı sağcı, ırkçı ya da genel tabir ile Neonazi kümelerinın ve kendi aralarındaki yapılanmaların göründüğünden ya da ön görü edildiğinden fazla fazla ileri ebatta bulunduğu da anlaşılmaktadır. Hem de Alman güven kurumlarının ve basınının soruşturmaların ilk senelerinde aşırı sağcı ve ırkçı hücum ihtimallerini görmezden gelmeleri, cinayetleri Türk mafyasının iç hesaplaşması, illegal yapılanmaların infazları şeklinde yansıtması da mühim münakaşa mevzularından birisidir. Bunun birlikteinde işlenen suçlara ‘Döner Cinayetleri’ yakıştırması da büyük eleştirilere neden olmuş, NSU grubunun keşfedilmesinden sonra ‘Döner Cinayetleri’ ifadesi yerine ‘NSU Terör Grubu’ ifadesinin kullanılması ise toplumsal algının değişimi adına yaşanan mühim bir ilerleme şeklinde görülebilir.

– Kilit kurum Anayasayı Koruma Federal Dairesi

NSU davasının belki de en can alıcı noktası, Federal ve Eyalet Meclislerinde kurulan inceleme komisyonlarının çalışmalarıyla, Anayasayı Koruma Federal Dairesi ile başka eyaletlerdeki merkezlerin 2000-2007 yılları arasında işlenen cinayetler ve cinayetleri işleyenler ile alakalı bilgi edinmesi, bununla birlikte sahip bulunduğu verileri göz ardı etmesi, başka güven kurumları ile paylaşmaması, birtakım dosyaların yok edilmesi ya da bilgisayarlardan silinmesi ve tekrar aynı kurumlarda çalışan ya da bu kurumlar amacıyla muhbirlik yapan şahısların cinayetlerle bağlantılarının meydana çıkması olmuştur. Almanya’da şok tesiri yaratan ve kabul edilemeyecek bir skandal şeklinde tariflenen bu derin temaslar sarmalının Alman toplumunda da en az NSU davasının kendisi kadar infial oluşturduğu ise ayrı bir gerçektir. Genellikle bu süreçte Anayasayı Koruma Federal Dairesi Başkanının gelen reaksiyonlar neticesinde vazifesini bırakmasının sonrasında, kurumun varlığının devamı dahi federal ve eyalet parlamentolarında tartışılırken, Alman kamuoyunda da devlet kurumlarının güvenilirliği ve kontrol mekanizmalarının yetersizliği gündemdeki mevzumunu koruyan başlıklar arasındadır.